Proaktif ya da Propasif Olmak
Proaktiflik sözlük anlamlarında farklı kelimeler ile ifade edilmesi ile birlikte ; Bir hata,kaza ya da istenmeyen bir olay daha meydana gelmeden önce analiz yaparak bu olasılıkları ortadan kaldırmak veya ihtimalleri minimize etmek ve/veya bir olumsuzluk meydana geldikten sonra gerekli sorumluluğu üstlenerek hatanın ortadan kalkmasını sağlamak ve bir daha oluşmaması için gerekli tedbirleri almaktır.
Bunun tam zıttı olan bir davranış şekli olan reaktif olmak ise; Her olumsuz durumda panik olan, güven duygusunu yitirmiş ve kırılgan bir davranış sergileyerek bir kaşık suya fırtınalar koparan veya bir kaşık suya kopan fırtına yüzünden panik yaparak ortalığı ayağa kaldırmaktır.
Etrafınıza baktığınızda Protif ve reaktif kişileri hemen görebilirsiniz (Şu an kafanızdan geçen isimler olduğu gibi) bunu iki davranış tipinin yanında birde benim propasif ismini verdiğim kişilikler varki aslında ben onlardan bahsetmek istiyorum. Bu kişiler olaylar olmadan önce değil olduktan sonra analiz yapan. Hiçbir tedbir planı olmadığı gibi kendi kafasında ki kaşıklarda fırtınalar yaratarak panik havasından nemalanan proaktif ve reaktif kişiliklerin birleşmesinden oluşan bir melez kişilik yapısıdır.
Ben ilk 1999 depremi ile tanıştım bu kişilerle,
Ülkemizde olan deprem faciasından sonra canımız.canlarımız yanmıştı. Sonrasında televizyonlar bir sürü deprem ile ilgili yorum yapan,ahkam kesen,esip gürleyen abiler, ablalar ile doldu. Tartışma programlarında depremle,heyelanı birbirinden ayıramayacak seviyede bilgi sahipleri, karşıdaki insanın fikrine saldırarak reytingleri yükseltti. O zamanın nadir bilir kişilerinden olan Bilim insanı Ahmet Mete Işıkarayı tuttuk en seksi erkek seçtik.
Sonrasın da hiç bozulmadı bu düzen. Memleketimde ne zaman bir olay olsa bir sürü propasif bilir kişi peydah oldu. Hepsi için diyemem tabi ki ama bana göre büyük bir çoğunluğunun tek amacı televizyonlar boy göstermek olduğu ile ilgili hissiyatım var. Terör olaylarından sonra, terörü 1 ayda bitirecek olanlar mı dersiniz, gizli güçlerden bahsedenleri mi? Hükümeti eleştirenleri mi dersiniz? Muhalefeti suçlayanları mı?
Her yaşanan olaydan sonra bu ritüel değişmedi. Üç ana başlık adı altında dolaşıp duruyor hep gerekçeler. Dış güçler,Hükümet,Muhalefet
Herhangi bir Ülkede olayların bu üç unsura bağlı olması kadar doğal bir şey olamaz zaten. Yani bunu bilmek için bilir kişi olmaya gerek yok, aslında tarihe baktığınızda her zaman devletler birbirlerini etkilemiş, biri diğerini zayıflatmak için Ali-Cengiz olayları yapmış ya da aleni olarak saldırmıştır. Günümüz dünyasında ise teknolojik,ekonomik ve diplomatik olarak tüm ülkeler bunu yapmaya devam ediyor. Hükümet- Muhalefet kısmına bakarsanız ise bir ülkede yaşanan sosyo-ekonomik gelişme ya da gerileme Hükümet ile ilgili iken Muhalefetin de Hükümet kadar sorumluğu olduğu unutulmamalıdır. Yani bu üç unsur zaten yüzyıllardır toplumları etkilemektedir. Bilir kişilerde yüzyıllardır bu üç unsursan birini işaret ederek her seferinde bize Amerikayı ilk onların keşfettiğini anlatırken, biz her Ramazan ayında sakız orucu bozar mı? diye sormaktan vazgeçmeyiz...
Her olayda daha önce hiç duymadığımız ya da kullanmadığımız kelimeleri lugatımıza sokmaları dışında herhangi bir katkısı olmuyor bu tartışmaların. Depremden sonra Rihter, Geziden sonra Vandalizm, Darbe girişiminden sonra Kalkışma ve girişim gibi.
Ben bilir kişiler olmasın demiyorum. Benim tepkim olaylar olmadan önce bu bilir kişilerden ve yaklaşan tehlikelerden haberimizin olmaması.Madem memleketimizde bu kadar bilir kişi var bu insanlar daha önce neden konuşmuyorlar? ya da konuşturmuyorlar? Örneğin son dönemde televizyonda ki Fetö uzmanlarının daha önce nerede olduklarını merak ediyorum. Niçin bu kişilerin piyasalara çıkmaları için illa ülkenin fiziki,sosyolojik ya da ekomik bir sıkıntıya girmesi gerekiyor ve bunlar sadece birilerini suçlamaktan başka hiçbir şey yapmıyor?
Ülkemizin üstünde gölge etmeyin, azıcık ta proaktif olun başka ihsan istemez...
Saygılarımla...
Oktay KENDİRCİ